TRANSAKSİYONEL ANALİZ NEDİR?
TA olarakta bilinen transaksiyonel analizin Türkçe karşılığı işlem analizidir ve bir iletişim, psikanaliz ve psikoterapi teorisi ve yöntemi olarak 1957 yılında Sigmund FREUD’dan etkilenen Eric Berne tarafından “A Layman’s Guide to Psychiatry and Psychoanalysis” kitabıyla temelleri atılmıştır.
Psikanalizi geliştirmek amacıyla çalışmalarını başlatan Berne zamanla çalışmalarının psikanalizden farklı olduğunu anladı ve psikanalize neredeyse muhalif denebilecek bir teori olan transaksiyonel analizi oluşturdu. Transaksiyonel Analiz insanın doğuştan iyi olduğunu ve bütün problemlerin iyi olma halinden uzaklaşmanın neticesinde meydana geldiğini savunmasıyla hümanist bir yaklaşım ve teoridir. Transaksiyonel Analiz bir işlem analizi olarak, temelde bireylerin iletişimine odaklanır ve iletişimi meydana getiren uyarıcıyla tepkisini bir işlem olarak kabul eder.
Transaksiyonel Analiz bireylerde üç ego durumunun bulunduğunu ve bu ego durumlarının çocuk, yetişkin ve ebeveyn ego durumları olduğunu savunur. Davranış bozukluklarının iletişim bozukluklarından kaynaklandığını ortaya koyar.
TRANSAKSİYONEL ANALİZİN AMAÇLARI NELERDİR?
Transaksiyonel Analiz amacını bireyin kendi kişiliğini kavramasını sağlamak ve iletişim kurarken hangi durumlarda hangi ego durumlarını kullandığını fark etmesini sağlamak ve bireyin öz farkındalığını arttırmak olarak belirler. Tüm bireylerde çocuk, yetişkin ve ebeveyn ego durumlarının bulunduğu ve esas amacının bireylerde ne zaman hangi ego durumunu kullanması gerektiğini öğretmek olduğunu savunur ki ancak bu şekilde doğru ve sağlıklı bir yaşam pozisyonu olan iyi olma hali (ben iyiyim ve sen de iyisin) sağlanabilsin. Bireyler hangi durumlarda hangi ego durumunu kullanıyor, kullanmalıdır ve kullanmamalıdır sorularına yanıtlar vererek danışanın yapmış olduğu yanlışları belirlerken eş zamanlı olarak doğru ve kullanılması gereken yaklaşımı da öğretir. Transaksiyonel Analiz danışanı tedaviye aktif olarak katar, sorumluluk almasını sağlar ve danışanın değişmesini amaçlar. Danışanda görülen davranış bozukluğunun kötü olma halinden yani kötü bir iletişim ve işlemden kaynaklandığını, aynı zamanda terapistin görevinin de danışanı iyileştirmek olduğunu kabul eder. Danışanın terapi süresince öz farkındalığı arttırılır. Bu şekilde danışanın problemlerin ne olduğunu anlayarak ve sorumluluk alarak tedaviye aktif olarak katılması beklenir.
TRANSAKSİYONEL ANALİZE GÖRE YAŞAM POZİSYONLARI
Transaksiyonel Analiz’de bireyler kendileriyle ve çevreleriyle olan ilişkilerine, ilişkilerini nasıl algıladıklarına bağlı olarak iyi ya da kötü yaşam pozisyonları benimser. Transaksiyonel Analiz bu pozisyonların en idealini varoluşsal bakımdan iyi (okey) olmak olarak ifade eder. Bireyin içsel ve çevresel iletişiminin neticesinde birey kendisine ve karşısındaki diğer bireylere pozisyon belirler, bu pozisyona yaşam pozisyonu denir. Yaşam pozisyonları bireyin dünya görüşünü, hayata ve kendisine bakış açısını yansıtmaktadır. Bireyin kendisine ve çevresine karşı pozitif algı geliştirmesi halinde her şeyin yoluna gireceğini, diğer bireyleri ve kendimizi iyi olarak değerlendirmemizi zorunlu kılar. Yaşam pozisyonu kendimiz ve çevremizle olan ilişkimizi temel alsa da bu kadarıyla sınırlı değildir çünkü ilişkinin de ötesinde psikolojik durumumuzu, bakış açımızı, duygularımızı hatta ve hatta düşünce ve davranışlarımızı da kapsamaktadır. Takındığımız yaşam pozisyonumuza göre psikolojimiz, duygularımız, düşüncelerimiz ve davranışlarımız şekillenmektedir. TA ya göre tüm insanların benimsemesi gereken bir doğru yaşam pozisyonu vardır ve bu pozisyonda kendimizi ve iletişimde olduğumuz diğer bireyleri iyi olarak kabul ederiz. Bu yaşam pozisyonu ben iyiyim ve sen de iyisin şeklinde formülize edilebilir.
Transaksiyonel Analiz’in yanlış olarak tespit ettiği ve sakınmamız gereken üç ayrı yaşam pozisyonu da vardır ve bunlardan herhangi birini benimseyen birey, psikolojik ve iletişimsel olarak dolayısıyla tüm yönleriyle mutsuz ve sorunlu olacaktır. Bu pozisyonlar şunlardır; ben iyiyim ancak sen iyi değilsin, ben iyi değilim ve sen de iyi değilsin, ben iyi değilim ama sen iyisin. Bu üç yaşam pozisyon da bireye mutluluk getirmeyecektir ve Transaksiyonel Analiz’in amacı da bireye doğru olan (ben iyiyim ve sen de iyisin) yaşam pozisyonunu benimsetmektir.
TRANSAKSİYONEL ANALİZİN PSİKANALİZDEN FARKLARI
Normalde psikanalizi geliştirmek amacıyla çalışmalarına başlayan Berne zamanla psikanalizde fark ettiği eksikleri tamamlamaya, yanlışları düzeltmeye çalışırken psikanalizden ne kadar uzaklaştığını fark etti ve bu farkındalığın ardından kendi teorisini oluşturmaya karar verdi. Transaksiyonel Analiz ilk olarak 1957 yılında Bern tarafından yayımlanan “A Layman’s Guide to Psychiatry and Psychoanalysis” kitabıyla tüm Dünyada geniş yankı uyandırdı ve ses getirdi. Transaksiyonel Analiz psikanalizden yöntem, yaklaşım ve amaç bakımından ayrıdır bu ayrılıklar şunlardır;
Transaksiyonel Analiz psikanalizin aksine sorunu anlamadan çok çözmeye odaklanır. Transaksiyonel Analiz sonuç odaklı bir metot benimser.
Transaksiyonel Analiz’de danışan iyileşme sürecinde aktif rol alır ve iyileşmenin temelinde danışanın farkındalığının artması vardır.
Transaksiyonel Analiz psikolojik problemlerin temelinde yanlış iletilerin ve iletişim bozukluğunun olduğunu kabul eder.
Transaksiyonel Analiz insanda çocuk, yetişkin ve ebeveyn ego halleri olarak isimlendirilen üç ego halinin bulunduğunu ifade eder.
TRANSAKSİYONEL ANALİZDE EGO HALLERİ
Ego (benlik) durumları, Transaksiyonel Analiz’in en temel kavramlarından biridir ve Transaksiyonel Analiz’e göre tüm insanlarda bulunan üç ego hali mevcuttur. Bu ego halleri şunlardır; Çocuk ego hali, yetişkin ego hali ve ebeveyn ego hali. Her insanda bu üç ego hali de mevcuttur ve bu ego hallerinden çocuk ego hali doğal çocuk ve uygulu çocuk, yetişkin ego hali koruyucu ebeveyn ve eleştirel ebeveyn olmak üzere kendi içerlerinde alt dallara ayrılmaktadırlar. Transaksiyonel Analiz’de bir alt dalı olmayan yetişkin ego halinin genel hakim ego durumu olması istenir. Her ne kadar genellikle yetişkin ego halinin baskın ve çoğu zaman benimsenen ego hali olması istense de gerektiği zaman gerek çocuk ego haline gerekse ebeveyn ego haline izin vermek ve kontrolü onlara bırakmak sağlıklı bir psikolojik durum için şarttır.
Ego halleri karşılaştığımız durumlara, aldığımız iletilere göre belirlenmeli ve değişmelidir, değişmeyen saplantılı ego halleri bireylerde psikoloji ve davranış bozukluklarına yol açmaktadır. Transaksiyonel Analiz terapisiyle danışan saplantılı ego durumlarından kurtarılır ve sağlıklı bir iletişim için bilinçlendirilir.
TRANSAKSİYONEL ANALİZDE TEMAS İLETİSİ
Transaksiyonel Analize göre tüm canlılar fark edilmek, takdir görmek, beğenilmek ve sevilmek ister. Bu takdir görme ve fark edilme isteği temas iletisi ihtiyacı olarak isimlendirilmiştir. Temas iletisi isteği tüm canlıların temel psikolojik ihtiyaçlarındandır ve canlıların bu ihtiyacı bireyin içsel iletileriyle ya da başka canlılardan alınan iletilerle karşılanabilir. Bireyin içsel kabulü, öz saygısı, tebrik ve takdiri de birer iletidir ve olumlu etki yaratır. Dışsal temas iletileri ise çevremizde bulunan diğer bireylerden alınan iletilerle karşılanabilir. Bu ileti ihtiyacı yeterince karşılanamayan bireylerde içsel ve dışsal huzursuzluk ve rahatsızlıklar görülmektedir. Örneğin ebeveynlerinden yeterince temas iletisi alamayan çocukların yapmış oldukları yaramazlıkların temelinde ilgi çekerek benimle iletişim kur, bana temas et dürtüsü bulunmaktadır. Transaksiyonel Analiz’e göre her insanın ileti ihtiyacı vardır ve bu ihtiyaç pozitif (tebrik, taktir vs) iletilerle karşılanmalıdır.
TRANSAKSİYONEL ANALİZİN KULLANILDIĞI YERLER
Transaksiyonel Analiz aynı zamanda bir iletişim teorisi olduğundan iletişimin olduğu her alanda kullanılabilir.
Çiftler arasında, ebeveyn- çocuk ilişkisinde, patron- çalışan ilişkisi, birey- toplum ilişkisi, ast- üst ilişkileri, öğretmen – öğrenci ilişkisi gibi diyaloğun ve iletilerin olduğu her alanda kullanılabilen bir psikanaliz teorisidir. Güncel çalışmalarla daha çok kabul gören bir teoridir. Güncel çalışmalar göstermiştir ki müdürlerinin kibar ve sağlıklı bir iletişimi benimsemesi çalışanlar üzerinde maaş zammından daha olumlu bir etki yaratarak verimliliğinin artırılmasına daha fazla katkıda bulunmuştur.